Egemen kültürün içerisinde bulunan ama egemenin anlamadığı bir üretim: Ermeni harfli Türkçe metinler

-
Aa
+
a
a
a

ASBÜ’den Arş. Gör. Arif Tapan’la Osmanlı Ermeni edebiyatı ve Ermeni harfli Türkçe metinler üzerine konuştuk.

Hasan Turgut: Ermeni harfli Türkçe metinler dediğimizde ne anlamalıyız? Bugün gerek akademide gerekse akademi dışında Ermeni harfli Türkçe metinlere ve Osmanlı Ermeni edebiyatına yoğun bir ilgi var. Bu ilgi sence nasıl başladı, sen bu hikâyeye nerede dahil oldun?

Arif Tapan: Ermeni harfli Türkçe metinler dediğimizde, bugün kullanılan Latin harfleri ile ya da harf devriminden önce kullanılan Arap harfleri ile değil de Ermeni alfabesi ile yazılan Türkçeyi kastediyoruz. Türk dilinin tarih boyunca kullandığı pek çok farklı alfabe gibi Ermeni alfabesi ile de yazılmış, üretilmiş bir Türkçe külliyat var. 

Ermeni harfli Türkçe metinlere karşı yoğun olmasa da giderek artan bir ilginin varlığından söz etmek mümkün. Ermeni harfli Türkçe üretimin bilimsel araştırmalara konu olması esasında 1900'lerin başında başlıyor ama Türkiye akademisinde bu alanın varlığını işaret eden ve birtakım referansların ötesine geçerek bunu edebiyat özelinde tartışan münferit çalışmaların 2000'lerden sonra artmaya başladığını görüyoruz. Bu, elbette kimi araştırmacıların öncülüğünde oluyor. Johann Strauss, Laurent Mignon gibi isimlerin Osmanlı'nın çok kültürlü, çok dilli, çok alfabeli yazın dünyasına işaret eden çalışmalarının; Mehmet Fatih Uslu, Murat Cankara, Günil Özlem Ayaydın'ın doktora çalışmaları ve sonrasındaki akademik üretimlerinin bu alana olan ilgiyi artırdığı söylenebilir. Elbette bu alan üzerine tartışan başkaca isimler, çalışmalar da var lakin şimdi burada hepsinden söz etmek mümkün değil.

Boğaziçi Üniversitesi'nde lisans dönemimdeyken Erol Köroğlu'nun verdiği Tanzimat Romanı dersine Vartan Paşa'nın Akabi Hikâyesi ile başlamamız da benim Ermeni harfli Türkçe metinlere daha yakından bakmak istememe vesile oldu. Daha öncesinde de Mehmet Fatih Uslu ve Murat Cankara'nın çalışmalarını takip ediyordum ama bu dersten sonra, bu alan üzerine çalışmaya karar verdim diyebilirim. 19. yüzyıl modern Osmanlı edebiyatının imkânlarını fark etmem beni epey etkilemişti. Etkilemeye de devam ediyor.

"Ermeni harfli Türkçe metinlerin varlığı 14. yüzyıla kadar gidiyor"

Aslan Erdem: Türkçede kanonun inşasında Ermeni harfli Türkçe metinlerin ihmal edildiğini biliyoruz. Biraz ilk Ermeni harfli Türkçe metinlerden ve bu metinlerin imparatorluğun diğer alfabelerinde yazılmış metinlerle olan ilişki ya da ilişkisizliğinden bahseder misin?

AT: Buradaki doğru ifade ihmal etmek mi ondan emin değilim esasında. Çünkü bir şeyin ihmal edilebilmesi için o şeyin varlığından haberdar olup, bu varlığın kabul görmüş olması gerekir. Buradaki söz konusu yokluğu, bilip de bilmezlikten gelme gibi değil de hakiki bir yokluk, hakikaten ortalıkta olmama gibi de düşünebiliriz. İlk örneklerini 14. yüzyılda gördüğümüz Ermeni harfli Türkçe metinlerin Latin harflerine çevrilip Türkiye akademisinde dolaşıma girmesi 20. yüzyıla kadar mümkün olmuyor çünkü. Burada altı yüzyıllık bir yokluktan söz ediyoruz. Dolayısı ile bunun ne kadarı ihmal etmek onu tekrar tekrar düşünmek lazım. Tabii burada dile, alfabeye, arşivciliğe, edebiyat tarihyazımlarına ilişkin birtakım bariyerlerin getirdiği zorunlulukları da göz önünde tutmak lazım bana kalırsa.

Ermeni harfli Türkçe metinlerin varlığı 14. yüzyıla kadar gidiyor. El yazması metinler bunlar. Matbu eserleri ise 18. yüzyılda görmeye başlıyoruz. Bilinen ilk matbu Ermeni harfli Türkçe metin 1727'de Venedik'te, Mkhitar Sebastatsi tarafından basılıyor. Süreli yayınlar ise 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren, 1840 ve sonrasında görülüyor. Burada bilmemiz gereken ilk husus, bu metinlerin sadece Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde üretilmemiş olmaları. Hasmik Stepanyan'ın bibliyografya çalışması bu metinlerin dünya üzerinde 50 civarı şehirde, 200'e yakın matbaada basıldığını gösteriyor.

"Akabi Hikâyesi'nin Ermeni harfli Türkçeden Ermeniceye çevrilip yayımlanması da 1953'e ve sonrasında 1979'a dek mümkün olmadı"

Akabi Hikâyesi'nin bugün Türkçedeki ilk modern roman olduğunu biliyoruz, en azından şimdilik, ama Latin harfleri ile yayımlanıp Türkiye akademisinde görünür olması 140 yıl sonra mümkün olabildi, 1991'de. Lakin bu ortada olmama, ilişkisizlik hali sadece Türkiye akademisi için söz konusu değil. Akabi Hikâyesi'nin Ermeni harfli Türkçeden Ermeniceye çevrilip yayımlanması da 1953'e ve sonrasında 1979'a dek mümkün olmadı örneğin. Burada daha karmaşık bir varoluş ve kabul halinden söz etmek mümkün bu metinler için.

HT: Yüksek lisans tezinde Akabi Hikâyesi ve Bir Sefil Zevce’yi naratolojik bakımdan incelemişsin. Bu metinleri ve metodu seçmendeki motivasyonlar nelerdi? Sana ne tür imkânlar sundu bu yaklaşım?

AT: Bu metinler benden önce farklı isimler tarafından, farklı bağlamlarda incelenmişti. Metinlere dair kimi tartışmalar çok önemli katkılar sundular hem metinlere hem alana dair. Ama bu metinleri tüm tarihsel, sosyolojik bağlamlardan bağımsız olarak, yalnızca edebi metinler olarak ele alan, bu metinlerin yalnızca anlatı kurulumlarına odaklanan çalışma yoktu. Buradaki motivasyonum elbette, böyle bir okumanın eksikliğinden ziyade, Ermeni harfli Türkçe ilk romanlara ve Tanzimat romanına dair mevcut tartışmalara bu yaklaşımla yeni bir boyut katıp katamayacağımı görmekti. Bu metinleri ne metinleri olarak göreceğimiz, nasıl konumlandıracağımız sorusu bugün de geçerliliğini korurken, metinlerin kanona dahil olmaları noktasındaki itirazların edebiyat sosyolojisi üzerinden öne sürüldüğünü görmüştüm. Örneğin, bu metinler Tanzimat romanının ya da modern Osmanlı romanının bir parçası olamazlar çünkü okur kitlesi yoktu ya da çok kısıtlıydı, sadece Ermeni cemaati içerisinde dolaşımdaydı gibi argümanlar öne çıkıyordu.

Ben bunların ötesinde, sadece metinlerin kendi anlatı dünyalarına birtakım anlatıbilimsel kriterlerle bakmayı denedim. Böyle bir okumayla Ermeni harfli Türkçe ilk romanların Arap harfli Türkçe ilk romanlarla çok benzer anlatı kurulumlarına sahip olduğunu ve Arap harfli Türkçe romanlardaki anlatı dünyalarıyla kurdukları kimi ilişkilerin daha ayrıntılı tartışılması gerektiğini teyit edebildim. Ermeni harfli Türkçe ilk romanların Tanzimat romanı olduğu benden önce çok kez işaret edilmişti ama bu metinlerin birer edebi ürün olarak ele alınmaları metinlere dair mevcut kimi argümanların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya çıkardı. Metin odaklı bir okuma yapmam bu gibi imkânlar yarattı aslında.

"Başka bir alfabede üretildiği için unutulan bu Türkçe metinler bizim şu an hatırladıklarımızı, bildiklerimizi de sil baştan değiştirebilir"

HT:19. yüzyıl İstanbul’una baktığında pek çok cemaatin bir arada edebi üretimde bulunduklarını görüyoruz. Çeşitli etkileşimlerden söz edebilmekle birlikte bir bigânelik durumu da var. Sen bu döneme baktığında nasıl bir manzara görüyorsun? Ermeni harfli Türkçe metinlerin ve Ermeni edebiyatı örneklerinin dolaşıma girmesi ve kamusal alanda görünür olmaya başlaması ne tür fırsatlar barındırıyor? Bu sürecin estetik ve politik sonuçları neler olabilir?

AT:Bahsettiğiniz bigânelik halinden bence hâlâ çok emin değiliz. Şimdiye kadarki çalışmalar sonunda ortaya çıkan genel kanı bu yönde ve herkesin kendi mahallesinde ürettiği, yazarlar ve okurlar arasında sıkı bir etkileşimin olmadığı düşünülüyor. Benim gördüğümse diller ve alfabeler arasındaki ilişkilenmenin, geçişkenliğin yazar-yayıncı-okur etkileşiminden daha yoğun olduğu.

Bu ilişkilenmeler halini 19. yüzyıl özelinde düşündüğümüzde dönemin en çok tüketilen hikâyelerinin önce Ermeni harfli basıldığını, sonra Arap harfli basıldığını görüyoruz. Hikâye-i Köroğlu örneğin. Ermeni harfli baskı Arap harfli baskıdan yirmi yıl önce. Ya da kimi çevirilerin önce Ermeni harfli, Yunan harfli daha sonra Arap harfli Türkçe basıldığını görüyoruz. Bu konuyu daha ayrıntılı incelemek isteyenler Günil Özlem Ayaydın'ın doktora çalışmasına bakabilirler. Harfler, diller, çeviriler, matbaalar arasındaki ilişkiler şaşırtıcı düzeyde hakikaten.

Ya da örneğin dönemin en çok üreten yazarı Ahmet Mithat Efendi'yi düşünebiliriz. Felâtun Bey ile Râkım Efendi 1875'te Arap harfli, 1879'da Ermeni harfli basılıyor. Karnaval romanında ana karakterlerden Resmî Ermenice öğrenmeye çalışıyor. Müşahedat romanında Ermeni kadın karakter Siranuş, Ahmet Mithat Efendi'ye "Ermeni hurufuyla okuduğum Râkım değil misiniz siz?" diye sesleniyor. Yine Servet-i Fünûn dergisinde Ermeniceden çeviri öykülerin tefrika edildiğini görüyoruz. Osmanlı basınında daha iç içe aslında ilişkiler. Tüm bunlar söz konusu etkileşim ya da ilişkisizlik halleri için küçük çaplı örnekler belki ama öte yandan Osmanlı'da Türkçe üretim yapan cemaatler arasındaki etkileşim düzeyini konuşmak ve meseleyi enine boyuna tartışmak noktasında yolun daha çok başındayız bana kalırsa. O sebeple döneme çok daha ayrıntılı bakmak mecburiyetindeyiz kesin bir yargıya varmadan önce.

"Unutulanın dönüşü hatırlananı da baştan aşağı değiştirecektir"

Ermeni harfli Türkçe metinlerin daha görünür olması, Türkçe edebiyat tartışmalarında bir yer edinmesi, akademide kabul görmesi ne gibi imkânlar açar kısmına ise Mehmet Fatih Uslu'nun bir ifadesiyle değinmeye çalışayım. Uslu, Baret Manok'un Doğu ile Batı Arasında San Lazzaro Sahnesi kitabının sunuş yazısında "Unutulanın dönüşü hatırlananı da baştan aşağı değiştirecektir" diyor. Bu bana çok anlamlı geliyor. Hakikaten de başka bir alfabede üretildiği için unutulan bu Türkçe metinler bizim şu an hatırladıklarımızı, bildiklerimizi de sil baştan değiştirebilir. Çoğu zaman Ermeni harfli Türkçe ya da başka alfabelerde üretilmiş Türkçe, Türkçe edebiyat bütününü tamamlayacak eksik parçalarmış gibi tasvir ediliyor ama biz bugün daha o bütünün sınırlarının ne olduğunu kestiremiyoruz. Daha önce Latin harflerine aktarılmamış bir gazetede yayınlanmış tefrika bir roman Türkçe edebiyatın tarihini yeniden kurgulamamızı zorunlu kılıyor örneğin.

Başka alfabelerdeki Türkçe üretimin bize sunacağı imkânlar noktasında ise 19. yüzyılda şiddetlenen ama bugün de etkileri devam eden, bugünü de etkileyen, yine Uslu'nun çalışmalarında altını çizdiği birtakım krizlerin farkına varmamızı mümkün kılabilir bu metinler. Bu krizler nelerdir derseniz, bunlar modernlik krizi, uluslaşma krizi, ulusal bir tarih ve edebiyat icat etme krizi, millilik ve yerlilik krizi, dil krizi, vatandaş-yurttaş- millet olma krizi ya da bireysel, insani krizler... Bu metinlerde söz konusu krizlere dair kimi zaman çok temel tartışmaların olduğunu görüyoruz 19. yüzyıla dair, imparatorluğa dair, modern kimliğe dair. Yüzyıla dair bugünkü kimi temel argümanlarımızı doğrulamak ya da yanlışlamak için de dönüp dönüp Osmanlının bu çok kültürlü, çok kimlikli dokusuna daha yakından bakmamız icap ediyor.

Edebiyatın kendisi ve edebiyat tarihleri özelinde düşündüğümüzde ise edebiyat tarihlerinin kurulumuna dair temel yaklaşımları, kriterleri en basit düzeylerde dahi sorgulamamız gerektiğini işaret ediyor bu metinler bize. Örneğin, Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi'nin ilk versiyonuna Ahmet Mithat Efendi'yi niye dahil etmeyip, acaba hangi saiklerle ikinci versiyona dahil ettiğini bugün sorguluyorsak, koca bir imparatorluğa içkin çok dilli, çok alfabeli, çok kültürlü bir yazın dünyasını niye ve nasıl tekleştirdiğimizi de sorgulamamız gerekiyor. Bunu sorgulamamak esasında yüceltmeye çalışılan o edebiyatın kendisinden çok şey kaybettiriyor bana kalırsa. Bu kaybın farkına varmamızı mümkün kılacak farklı alfabelerdeki Türkçe üretimi de düşünmek.

"Bu üretimi bir madun edebiyatı örneği olarak ele almak, üzerine düşünülmesi gereken bir konu"

AE: Ermeni harfli Türkçe metinlere başka hangi teorik araçlarla yaklaşabiliriz? Doktora tezinde nasıl bir yaklaşım benimseyeceksin?

AT: Şimdiye kadarki çalışmalar, Ermeni harfli Türkçe metinlerin tematik ve türsel bağlamlarda ne kadar zengin olduğunun ipuçlarını veriyor bize. Dilbilimden tarihe, sosyolojiden hukuka, edebiyattan teolojiye, gastronomiden halkbilimine pek çok disiplin altında incelenmeye son derece elverişli metinler bunlar. Burada Ermeni harfli Türkçe metin dediğimizde, egemen bir kültür içerisinde, egemenin dilinde ama onun okuyup anlayamadığı bir üretimden söz ediyoruz. Bu durumu nasıl okuyup, tartışmamız gerektiği sorusu bence çok önemli. Bu üretimi bir madun edebiyatı örneği olarak mı ele almalıyız? Murat Cankara'nın tartıştığı gibi bu edebiyat bir hibrit/melez edebiyat mıdır ya da oldukça pragmatik amaçlarla üretilmiş, dilin yalnızca iletişimsel alanına ilişkin düşünülmesi gereken bir üretim midir? Bunları tekraren düşünmemiz gerekiyor ve tüm bunlar için de çok daha fazla Arap harfli olmayan Türkçe metne ihtiyacımız var. 

Ben de doktora tezimde Ermeni harfli Türkçe süreli yayınları çalışıyorum bu kez. 1840'tan cumhuriyetin ilanına kadar imparatorlukta dolaşımda olan 40'a yakın Ermeni harfli Türkçe süreli yayın var. Ben tezde hem süreli yayın olmanın ve süreli yayın formunun işlevlerini hem de Osmanlı okur-yazar kimliklerinin kurulumlarını tartışmayı ve Ermeni harfli Türkçe süreli yayınların üretim, tüketim ve kabul süreçlerinin izini sürmeyi deneyeceğim. Lakin Osmanlı'daki Ermeni harfli Türkçe basın da pek çok açıdan tabiri caizse tam bir muamma.

HT: Bu alanda çalışmak isteyen araştırmacıların önünde hem lojistik hem de politik olarak ne tür imkân ve kısıtlılıklar var bugün? Bir yapılması gerekenler listesi çıkarmak isteseydin burada neler olurdu? Bu alanı çalışmak isteyen biri nereden başlamalı?

AT: Bu alanda çalışmak isteyenlerin elbette en başta Ermeni alfabesini öğrenmesi, mümkünse de Ermenice öğrenmesi gerekir. Söz konusu metinlere ulaşabilmek için birtakım bariyerlerin alışılmasını göze almak gerekiyor çünkü. Bu metinler her zaman elimizin altında bulunan metinler değiller. Metinlerin izini sürmek, peşlerine düşmek gerekiyor çoğu zaman. Lakin en önemli bariyer dil ve alfabe sanırım burada. Alfabeyi kendi başınıza çalışarak, dili de çeşitli kurumların bursları, kursları, atölyeleri aracılığıyla hem Türkiye'de hem Türkiye dışında öğrenebilirsiniz. Son olarak da araştırma yolunda bu metinlerin bolluğunun, çeşitliliğinin büyüsüne kapılmamamız gerektiğini söyleyeyim. Bunu ben de sonraları fark edebildim hocalarım sayesinde. Bu metinlerin Ermeni harfli Türkçe olması tek başına bir anlam taşımayabilir ve bize araştırmalarımızda teorik bir çerçeve kurmak için yetmeyebilir. Buradaki esas husus Ermeni harfli Türkçe metinlerin diğer alfabelerdeki Türkçe edebi üretimle olan ilişkisini ve onunla olan etkileşimini nasıl okuyabileceğimiz ve tüm bunların edebi kültür tarihlerini nasıl etkileyeceği.